19 Ağustos 2013 Pazartesi

Müthiş Planım Var

Geçtiğimiz ilkbaharın en güzel İstanbul günlerinden birisiydi.O gün yine acelem vardı, hep acelem var zaten, neyse koşturuyorum bi yerlere, el ettim bi taksi durdurdum.

yağmur yağıyordu.

"merhaba" dedim, "merhaba" dedi.
"beşiktaş'a lütfen." dedim, "başüstüne" dedi.

"aa ne kibar taksici" dedim içimden. alışkın değilim böyle taksi şoförüne.

zaten hava yağmurlu, nisan gelmiş geçiyor ama güneş yüzünü göstermekte cimri.
radyoda tuhaf şarkılar, dışarda koşturan insanlar, cam sileceklerinin sağa sola giderken çıkardığı viyk viyk sesleri. üstüme sinmiş bi kasvet.

"fakat bana tarif ederseniz iyi olur, pek bilmiyorum buraları, çocuğu doktora getirmek için geldim." dedi.

"tabi" dedim, "şurdan aşağı doğru dümdüz inicez."

sonra da kayıtsız kalamadım: "geçmiş olsun." dedim.

"sağolun." dedi.

yine kayıtsız kalamadım, kendime yetersiz geldim:" hayırdır, nesi var çocuğun?" dedim.

"bugün son kemoterapiye girecektik. onun için karşıdan getirdim çocuğu, hanımla birlikte hastaneye bıraktım." dedi.

kemoterapi! ne kadar korkunç bir kelime. "çocuk" ve "kemoterapi" kelimelerinin aynı cümlede olmasıysa ayrı bir dehşet.

sustum. bişey söyleyemedim.

o da sustu.

radyoda reklamlar vardı, güzel müzikler, alışverişe çağıran kredi kartı jingle'ları.

ama bi yandan aklımda dolaşıp duran sorular var. "çocuk kanser mi olmuş, neden acaba, ne kanseri olabilir ki?" diye düşünüyorum.

"kaç yaşında?" dedim.
"9" dedi.

içimden düşünmeye devam ettim. "bir çocuk olsa olsa kan kanseri olmuştur. sorsam mı ki?"

"kan mı?" dedim.
"kan..." dedi, sustu. tam o anda radyo da susmuştu. hiç bitmeyecekmiş gibi gelen 1-2 saniye geçti.

işin ilginci, ne o kullanıyordu "kanser" kelimesini, ne de ben kullanıyordum.

sonrası mı?
sonra, sanki zembereği boşalan bir saat gibi, gerilip fırlatılmış bir ok gibi konuşmaya başladı adam, anlattı. nasıl zor bir dönem geçirdiklerin anlatmaya başladı.

"peki" dedim, "hani kolaylaşmıştı bu işler? öyle diyolar ya hani, hastaneler, ilaçlar falan? ben pek bilmiyorum, pek işim düşmedi de."
"allah düşürmesin, aman allah düşürmesin kimseleri." dedi. "dışardan öyle görünüyor, ama hiç öyle değil." dedi. "soğuk algınlığı olsa, grip olsa gidip herkes ilacını alır ama bu meret oldu mu -yine kanser dememişti- muadil ilaçları veriyor devlet, onlar da hastanın bünyesine uyar mı uymaz mı demiyor, gidip asıl ilacı almaya kalktığındaysa sen kendi cebinden ödüyorsun. bir evi bu uğurda sattım ben, bir araba galerim vardı, onu da yavrum için sattım."

susmaktan başka bişey yapamadım. oysa konuşmayı istermiş de keşke biri bişey sorsaymış gibi devam etti:

"sabah çocuğu aldım, hanımla birlikte getirdim, bu son kemoterapiydi. masraf için gereken parayı toparlayamadık ama yine de getirdim. 1.500 lira açığımız kaldı ama ben yine de getirdim. yok, dediler, alamayız dediler, parayı toplayın, öyle getirin, dediler. son dedim yahu son! eğer gününde, saatinde giremezse kaydettiğimiz ilerlemeyi de kaybederiz, sonradan getireyim, dedim. kabul etmediler. bundan 6 yıl önce borç verdiğim bi adam vardı, 18 bin lira, o zamanın parasıyla borç vermiştim. ona gittim. abi, dedim, bana 1.500 liramı verir misin, bak senin geri kalan bütün borcunu silicem, hiçbi şey istemiyorum, bana bugün 1.500 liramı ver, tamamdır, dedim. 'ben hacdan geldim, nakdim kalmadı ama sizin için dua ederim.' dedi. eşinin altında bilmem ne marka cip var, kendisinde neler neler var, ama bize dua edecekmiş, çektim geldim buraya, çocukla hanım hastanede, siz durun dedim, ben bu parayı bulucam dedim, çıktım işte buralara geldim bakalım, allah kerim."

kırmızı ışık yandı, durduk.

hayat da durdu, ben de durdum.

o an, o kırmızı ışıkta bekleyen o takside, kanserli bir çocuk vardı. öylece duruyordu. para bekliyordu kemoterapiye girmek için. babasını bekliyordu. gözü kapıdaydı belki de, annesinin elinden tutmuş, ağzında o maskelerden biri olan bir çocuk. babasından para bekliyordu. kemoterapiye girecek, iyi olacak, okulda olması gereken saatte, silgi kokularını, yeni açılmış kalemin kalemtıraşta bıraktığı çöpün kokusunu duyması gereken saatte, hastanenin tıbbi atık, ilaç ve hastalık kokan, bol yankılı koridorlarında beklemeyecekti.

radyoda ağır bi şarkı çıktı.

beylik laflar geldi aklıma, ama hiçbiri bu babanın acısını hafifletmeyecekti, bilirdim. yine de söyledim.

o sırada telefonu çaldı adamın.

"yok" dedi, "daha bulamadım, şimdi müşterim var, ben seni ararım." dedi, kapattı telefonu. belli ki vakit daralıyordu.

istanbul'da yaşam zor, istanbul'da yaşam, insanı diğerlerinden soyutlayacak, herkese şüpheyle bakmayı gerektirecek kadar âdi ve yalancı. ama dikiz aynasında gördüğüm o yaşlı mavi gözler gerçekti.

ineceğim yere geldim, taksimetrede yazanın biraz daha fazlasını verdim. ne onu incitecek kadar fazlaydı, ne de beni yüceltecek kadar. ama o an, yapabileceğim tek şey buydu ve ben de bunu yapabildim. keşke daha fazlasını yapabilseydim. sonra ne oldu, o hastane kapısına bakan çocuk, babasını görünce sevindi mi, son kemoterapisine girip tedavisini tamamladıktan sonra annesinin elinden tutup güle oynaya hastaneden ayrıldı mı? babasının taksisiyle evlerine döndüler mi?

maskesini çıkarıp bi kenara fırlattı mı? yeniden gülmeye ve oynamaya başlayacak mıydı?

bilmiyordum.

boğazımda kocaman bir yumruyla denize doğru gidiyordum.

insanlar karşıya geçen motora yetişmek için koşturuyorlardı.

hâlâ yağmur yağıyordu. Biraz yürüdüm biraz karamsar biraz nedeniz .Tam  o sırada ark.....off neyse acıktım ben canım sucuklu yumurta çekti. Bu kadar yazı yeter size daha önemli planlarım var.!!!!

harika müthiş planımı devreye sokuyorum. bu akşam iş çıkışı bankayı soymayı planlıyorum.siz yorgun argın işten eve döndüğünüzde gelecek kaygısı ürpertici belirsizlikler içinde savrulurken ben paracıklarımı yunan adalarında sayarken didimi yudumlayacagım ahahahahaha siz monoton insanlar beni çok güldürüyorsunuz. beyin kıvrımlarımda ki harika dizayn sizin ışıgınız olsun pislikler!!



2 yorum:

  1. metinle başlık arasındaki bağlantı olağanüstü. özellikle yazınızın son paragrafını okurken göz yaşlarıma hakim olamadım, doğrusu çok etkileyici...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sizin gibi harika müthiş bir insanın bu güzel iltifatlarına teşekkür eder saygılarımı arz ederim...

      Sil